top of page
Ara

Lymra, Tekke, Perge... Akdeniz'den Ürgüp'e 12 adım

  • Yazarın fotoğrafı: murat cengizer
    murat cengizer
  • 28 Kas 2024
  • 6 dakikada okunur

Güncelleme tarihi: 5 gün önce

Teke yarımadasından kuzeye doğru uzun bir yolculuğa çıkmalı. Likya kıyılarında bütün yolları keşiş hızıyla geçip sıkı adımlar atmalı. Ortada ne yaşam fakirliği bırakmalı, ne can sıkıntısı....


Bir çanta takmalı sırta, başa da her şeye yetecek şapka... O yol bu yol demeden 630 kilometreye 12 durak sığdırmalı. İlk mola antik taşlar üzerinde...


LYMRA ANTİK KENTİ


Finike caretta caretta yuvalarından başlıyor. Tel kafesler altındaki yavrular, kıyıda koca mevsim insandan korunmaya çalışmış, Akdeniz'e ulaşmak için seçtikleri günün gecesini bekliyor.


Hayvanların dünyasında bu kadar mı sıkıntılıyız, bu kadar mı sinir ötesi; bilemiyorum.


Caretta rotalarından, Sahilkent seralarından 1200 metrelik Toçak Dağı'nın güney yamaçlarında yer tutan Lymra'ya sokuluyorum. 2500 yıllık kentin kapısı içeriyi anlatıyor:


"Bir zamanlar zengin kaleydim, kerestecilerin başkentiydim. İran akınlarına, Arap ordularına dik durdum. Roma'yı kuran imparatorun manevi oğlu son nefesini benim kollarımda verdi. 2000 yaşındaki anıt mezarlarımdan birinin içinde yatan o oğul, Gaius Caesar...Henüz 23'ünde..."


Antik kentte yürürken 400 kaya mezar daha çıkıyor karşıma. Kim bilir, ne yapılacaklar listesiyle kimler girdi içine. Döngüden, yazgıdan habersiz...


3.Fotoğraf: Gülcan Acar / kulturportali.gov.tr


Bu arada, hazır Lymra'dayken akropolün narına, balına bakmalıyım. Kime selam versem zaten ya portakal uzatıyorlar, ya kokulu limon... Bizans sarayı din adamları için neden burayı seçmiş, Turunçova pazarlarına bakınca anlıyorum.


AYKIRTÇA ŞELALESİ


Herkesin hayalinde bir güney var, her entübe ruhta bir balıkçı kasabası..."Sen tersine git" der gibi yürütüyor içimdeki seyyah.


Limyra Antik Kenti'nden Arif köyüne 30 km tırmanıp yarımadanın en yüksek kayasının altındaki Aykırtça şelalesine sokuluyorum. Su buz gibi...




Şelale çevresinde köy pazarı kuran Arifliler meyvelerle boyamışlar ortalığı. Odun sobalarını, kaynamış mısır kazanlarını meydana kurmuşlar. Tuzlu koçanı ayıklarken bir çok-bilen gelip mısırdaki gdo'yu anlatmaya başlamaz mı?


İdare etme kaslarım yaşlanmış olmalı. Dinliyormuş gibi yapıp ilk çeşmeden keçi hızıyla kaçıyorum. Cahilin çiğ özgüvenine, narsistin hece kuranına, boş tenekeden çıkan yağız seslere artık kapalıyım. Köy pazarının tezgah cıvıltısı, "hep ben" çığlığı atan insan sesinden daha huzurlu olmalı.


Çeşmelerden geçiyorum bele, Avlan Beli'ne...


TEKKE KÖYÜ


Kar Ak Dağ'ın yükseklerini pudralarken, Teke yarımadasının Tekke'sindeyim. Avlan gölü kıyısından Bektaşi ereni Abdal Musa'nin fakirhanesine geçiyorum.


Köydekiler onun da Rum-i gibi Horasan mutfağından çıktığını, Orhan Bey'in ordusuyla Bursa'ya nasıl yürüdüğünü, Gömbe'de asasını neden yere çaldığını anlatıyor. Uçarsu'daki köylü kurnazlığının bir Abdal'ı bile nasıl çileden çıkardığını ettiği bedduadan anlıyorum.



Asitaneden Akçaeniş'e geçip karlı dağ yamaçlarını izlemek nöron tedavisine bire bir... Arada elinde nacağıyla hoyrat ceviz dallarını budayan köy tecrübesi Ayşe anneyle karşılaşıyorum. Kızı, torunları Avrupa'daymış. Kederini, ruhen yalnızlığını paylaşıyor. Konuşmanın bir yerinde bütün içtenliğiyle, "72 millete bir nazarda bak" diyor.


Akçaeniş köyüne gelince...Bir tarafları Laz uşakları kadar fırtınalı, diğer tarafları yavaş hayat...Bir kapışmanın ortasında başını aniden çevirip, "Kızın nasıl, iyi mi?" diye sorabilecek kadar med-cezir haldeler... Gülümseyip sürüyorum eşeği Elmalı Dağı'na.



KESİK MİNARE


Sisler altında kalmış Çobanisa'ya çıkmadan önce eski çağların Amelas sokaklarına uğruyorum, şimdinin İplik Pazarı'na.... Ömer Paşa'nın avlusunda dolanırken, "5 bin yıldır bu sokaklardayız" diyor bakırcılar.


Ani bastıran kar yarımadanın göbeğini örterken, bir yangında 600 yıllık cami kısmını kaybeden Kesik Minare'nin yanında alıyorum soluğu. Şerefesi de kül olmuş 13 metrelik sekizgen minarenin altından Toroslar'a bakıyorum. Halk "Selçuklu yaptı" diyor, teknik Osmanlı'ya işaret ediyor.


Bu arada, kızılçamlar altındaki şişçi dükkanlarından közde biber kokusu yayılırken, acıktığımı hissediyorum. Eski Ömer Paşa külliyesine bakan küçük lokantalarda şişin, kırmızı sulu etin, tahinli piyazın, höşmerimin tadına bakıyorum.


Leblebiciliğe uğramak iyi fikir...Çörek helvayı, taş değirmende öğütülmüş tahini, taze çekilmiş kahveyi koyuyorum çantaya, bir tane de bakır cezve...


Ovaya doğru düşüyorum yollara.



PIRHASANLAR


Finike sırtlarından 60 km kuzeye tırmanmak zor olmalı. Bisiklet üstünde bunu deneyip tükenenler var. Zaten kar ne adım atma gücü bırakıyor, ne pedala kuvvet veriyor.


Keşke Teke yarımadası bir anda yaza geçse... Pirhasanlar yolundaki lavanta görünümlü hezaren çiçekleri hemen dallanıp budaklansa...Kavruk sarı buğday tarlalarının yanına karavanlar çekilse, izci çadırları kurulsa...



Ovada içinde yılanların gezdiği yonca tarlalarını hatırlıyorum. Ekinlere can suyu taşıyan Eşek Yalağı deresi kurudukça etrafındaki ruhları da nasıl kuruttuğunu anlatıyor.


"Kurak tarladan; önce yılan, sonra ucuza kapatmak istediği yonca balyalarına mundar diyen gözü aç tacir çekildi" diyor. Tek kurumayanlar dağ keçileri... Mera yolunda her duruma minnetle adım atıyor sanki hayvanlar.



Teke yaylalarından çıkıp denizi hatırlasak...Kıyıya, Karaöz'e mi sokulmalı? Olimpos çakılları üzerine mi serilmeli? Serinledikçe Akdeniz güneşinin vicdanına mı bıraksak şu bedenleri? Oradan kuş uçuşu Düğme Evler'e....İbradı yaylasında yılkı atlarıyla birlikte soluklansak...Fazla mı olur acaba?



PINARBAŞI


Hep çamların, sedirlerin arasında dolanacak değiliz ya! Ladinden, kızılçamdan, kışın çiçeğe erken durup şehlalaşan elmadan eşe dosta dönüyorum yüzümü. Biraz insandan anlamalı, hal hatır sormalı. Sonuçta hepsinin bir yastık altı hikayesi var; olmak oldurmak istedikleri, meramları, arzuları...


Eminim, Camicedid yokuşunu çıkarken bir yabancıyı görünce kapılara, pencerelere sığmayacak; sokağa taşacaklar. "Otur katmer ye gari, bi çay..." diyecekler. Merakları, başlarından kayan eşarpları kadar doğal olacak.


Kentli zamanın yönettiği bir mahkum olsan da ahşap masaların üstünde pişen hikayelere ilgisiz kalamayacaksın."Bazı insan ruhlarının denize kıyısı var sahiden." diyen Cemal Süreya'yı hatırlayacaksın. Üzerine yokuş sonunda Kütük Cami seni bekliyor olacak.



Bisikletin çıkamadığı, kamyonun sokulamadığı Ağalar Yokuşu'nda artık sözün tabanlarına geçmeli. Bırak, "Evliya Çelebi burayı gücüle tırmanmış, Kütük Cami'nin minaresini de yolun ortasında bulmuş" desinler.


Kütük de Kesik Minare gibi kendi başına...Yokuşta soluklananlardan biri Sultan Süleyman devrinde yapıldığını söylesin, diğeri "250 yıl önce bir hanımın eseri" desin kararlıca. Yapanı belli olmasa da bildiğin tek şey deftere geçtiği olsun, tahrir kaydının tutulduğu...



Ağalar Yokuşu'nda aşağı yuvarlanıyorum şimdi. Acaba yine bir yörük evinin eşiğine mi sokulsam? Cumbaların, görmüş geçirmiş döşeklerin, mağrur konakların arasında kahve kokusuna mı yenilsem? Kestane kokulu soba başlarında içim geçemez mi?




BEĞİŞ OVASI


Teke yarımadasının yollarına düştüm yine. Fona Batı Toroslar'ın en yüksek zirvesi, Kızlar Sivrisi'ni yerleştiriyorum. Hanım Ağa 3 kilometrelik boyuyla yarımadayı sırtlayıp götürüyor. Yamaç paraşütçüleri, bisikletçiler, dağcılar onun kıvrımlarında güle oynaya kayboluyor.

Gündoğan'dan izlediğim zirveyi sağıma alıp buğday, nohut ve arpa tarlalarının birlikte yuvarlandığı Beğiş Ovası'na sokuluyorum. Issızlığın, ot bitmez tepelerin de varmış bir bildiği, güzelliği...



Öküzgözü'nde salınan tarla kuşlarını, 1300 metrelik Karaman Beli'ni, saçlarına ak düşmüş Beydağları'nı geçip şehir merkezine ulaşıyorum. Ayaklarım yok artık...


ANTALYA



Antalya bi' güzellik yapsa keşke bana. Termessos'tan Kepez yokuşuna salınırken öğle vakti şehir stadında güney takımlarının maçını denk düşürse. Tribünün üst katlarına atsam kendimi, boş koltuklarında dinlensem.


Gözüm kulübelere kaysa...Beydağları altında bir anda efsane Alex'i, kaleci Volkan'ı görsem. Heykeli dikilen sambacının apar topar kovulmasını, Sevilla panterine köhne bir masa başında jübileyi reva görmelerini hatırlasam... Şampiyonlukları, çocuksu sevinçleri, deli-dahi Daum'u, Zico'yu, son maçta kaçan kabus kupaları, Aziz Başkan'ı, Saracoğlu'nu bir bir aklıma düşürsem... "Ne olacak bu Fener'in hali" deyip sorsam... İçinden çıkamayınca "yapı" deyip geçsem, Perge'ye geçsem.



PERGE ANTİK KENTİ

Finike'den 180 km kuzeye yürümüşüm. Aksu düzlüğünde, barış ve refah kokulu bir kentin girişindeyim. 2000 yaşındaki antiğin bir tarafı Pagan Roma, diğeri Anadolu'yu Hristiyanlaştıran Aziz Paul...Taşlar arasında çatışan inançların kılıç seslerini duyuyorum sanki; ya benim tenden, ya benim dinden diye diye...


15 bin seyirci kapasiteli tiyatrosu, iyi korunmuş stadyumu, tribünleri dolduran binlerce Aksulu'su, iki bulvarı, kuleleri, çeşmesi ve agorasıyla Perge kültürel bir meydan okuma...


Pamfilya'nın ticari kalbi burada atmış, İskender iyi şarabı burada tatmış olmalı. Nazenin taşlar 1700 sene geçse de, "Müzelerinize en çok ganimeti kim yolladı?" diye soruyor.



5.Fotoğraf: Kültür Varlıkları ve Müzeler Genel Müdürlüğü / 6.Fotoğraf: NTV


YEŞİL KUBBE / LOKMAHANE


Perge'den Akseki sırtlarına tırmanma vakti...Geldiğimden daha fazlası var, 250 kilometrelik yolculukta onlarca keskin viraj, binlerce bağ-bayır, patika...Seyyah için tırtıl kozadan çıktı bir kere, geriye dönüş yok.


Konya kapısında beni Rum-i beklese keşke. Horasan muhakeme okulundan çıkıp Anadolu'da bir "aşık" olan Rum-i...


Sevenleri "efendi" anlamında Mevlana diyor ona. Şems ile kurduğu halvet sıralarından yüzlerce Yahudi ve Hristiyan'ı da geçiriyor. Parmak sallayan kibirli tarikat ahlakçılarının karşısına "ne olursan..."la çıkıyor, bir kucak tasavvufla topluyor masayı.


Afganistan-Karaman yolculuğu sırasında Rum-i'yle tanışanlar, babasına, "Çok geçmeyecek, senin bu oğlan alemin yüreği yanıklarının yüreklerine ne ateşler salacak." diyor.


817 yıllık aşk devrimi boşuna bir "gel" çağrısıyla, bir semazen raksıyla başlamıyor.


3.Fotoğraf: dawn.com


İnsan ruhunu ince okuyan bu düşünce adamına veda edip Yeşil Kubbe'nin ara sokaklarına geçiyorum. "Lokmahane"nin kapısını fark ediyorum. İçerisi güz dinginliğinde...Rum-i ikliminden etkilenmiş lokantanın tarhun otlu çorbasına reyhan, ona da bıçak arası eşlik ediyor. Hoşmerime de mistik bir Türk kahvesi....



ALAY HAN


Konya'dan çıktığımda Karatay'ın iç sıkıcı düzlüğü afyonluyor beni. Obruklardan başımı kaldırıp Sultan Han'dan, Hasan Dağı'ndan, Aksaray'dan, kuru otların arasından 185 km doğuya doğru yürüyorum.


Yolun sonunda kendi halinde sekizgen bir külahla karşılaşıyorum. Alay Han'mış bu münzevinin adı. Kesik Minare gibi sekiz asırlıkmış. Selçuk beylerinin attığı ilk imzalardanmış.

Han'ın avlusu Aksaray-Nevşehir yoluna kurban gitmiş, ama şirin haliyle içine çekmiş durmuş seyyahları. Taçkapısı, yavru-ağzı renkli kesme taşları, külahı, zor okunan iki kelamlık kitabesiyle yalnızlığını paylaşır olmuş.



ÜRGÜP

Finike'den başlayan 620 kilometrelik yolculukta son durak artık... Alay Han'dan Kapadokya'ya geçerken önce Nevşehir'de kent kalabalığına karışmalı. Ürgüp'te Peribacaları'na, kaya evlere, keşiş manastırlarına, yer altı kentlerine sokulmalı.

Uçhisar'da gece, balonlar altında şafak vakti geçirilmeli. Oradan belki Pembe Vadi'ye volkanın rüzgar, yağmur, kil ve erozyonla kurduğu perili ilişkiye geçmeli.



Roma'nın olmazsa olmaz baskısından kaçan ilk yer altı kiliselerini, 1887'de yapılmış Asmalı Konak'ı, Orta Hisar kalesini, Temenni Tepesi'ni, Kapadokya mağaralarını adımlamalı.



Atları Kapadokya estetiğine aykırı bulduğum ATV safarisine değişmeli, otellerin tavsiye ettiği dönerci ve kebapçılara yaklaşmamalısın. Göreme'ye, bir günde tamamlanacak Ihlara Vadisi'ne, gamalı haç mozaikli Sobesos Antik kentine uğramalısın. İkindi sonrası gözün Roma mezarlarını da aramalı.



3.fotoğraf: arkeolojikhaber.com


Şelale, minare, antik kent, Abdal, ova, han, hane, peribacası derken adımlarım eriyor.

Seyyaha kasabasına, köyüne dönmek, yeni sözler söylemek kalıyor.


O da artık başka bahara...





Commenti


Abonelik Formu

Gönderdiğiniz için teşekkür ederiz!

Finike Cad. Elmalı ANTALYA 07700

©2019 by SADE KAHVE. Proudly created with Wix.com

bottom of page