top of page

Bir barbar bir barbara...

  • Yazarın fotoğrafı: murat cengizer
    murat cengizer
  • 21 Eyl 2021
  • 2 dakikada okunur

Güncelleme tarihi: 7 Şub 2024

Yabani devedikeninin nane yaprağına, dikenli yağ marulunun da lavantaya yine tepeden bakmayı sevdiği bir sabah…


Güçlü bir karaciğer toniğiymiş devedikeni. Ama bahçede o yontulmamış kibrini görünce iç organ sevgisi gelmiyor aklıma.


Yağ maruluna gelince… Çok dallı, çok uzun ve fazlaca bencil…Daha yaklaşırken ”dokunanı yakarım” diyen bir yabani...


Bahçede arkanı döndüğün anda bu barbarlar hep 1-0 önde…


Bitirici vuruşu onlar yapıyor. Bütün kötülüklerin anası onlar... Anason bile masum kalıyor yanlarında.


Nahifleri kendi başına bıraktığında ise garip şekilde bahçede mutlu son olmuyor. Gruplaşmalar, hizipleşmeler başlıyor hemen.


Ama barbar dalların toprağı örtmesinin önü alabildiğince açık... Karar vermeye görsünler, bahçenin her köşesinde koordinasyon bir haftada tamam…


ree

Yeşilçam’ın ısrarla anlamak istemediği bu sert gerçeklik bahçenin her yanında kol geziyor, ciddi şekilde kötüler kazanıyor.


Burada Ediz Hun’un zarif gülüşü, Sultan’ın çekici çekingenliği yok, Sadri Alışık gibi hep bir ofsayta düşüyor nahifler; lavantalar, pancarlar, kekikler…


Hep, “Bu da mı gol değil, Hakim Bey?” isyanı var sanki. Cüneyt Arkın’ın buzdolap deviren bacak kasları bile yetmiyor mesela.


Bahçede barbarların hamle üstünlüğünü görsem de bizimkilerin rengini ortaya koymaktan kaçınmadığı bir dünyaya da tanıklık ediyorum.


ree

Galiba iyi ile kötü, nahif ile hoyrat arasında adı konmamış bir güç dengesi yaşanıyor.


Ayrı gibiler, bazen iç içe gözüküyorlar ama doğa kanunlarında hükmen üstünlük işlemiyor.


İnsanın yüzüne yüzüne kayıtsız bakıyor o kanun. “İşte saha, işte süre…Oynayın oyununuzu” deyip tribüne geçiveriyor.


Doğanın taraf tutmayan, güçlü-güçsüz ilişkisine nötr kalan haline alışıyorum.


Büyük balığın küçüğü rahat yutuyor gözüktüğü, ama büyüğün zamanla bağırsaktan güç zehirlenmesine kapılıp içten içe kendini de yediği bir saha bu.


Küçük bu halin tadını çıkarıyor. Balina da olsan, afili devedikeni de olsan o sahile eninde sonunda vuracaksın.


***


Eylül garip bir güz ayı…


Dağ kekiğinin başında yaz boyunca Demokles’in kılıcı olan yağ marulu kendi kendine kurumaya başlıyor.


Sen değil miydin koca yaz; suyu, güneşi iliklerine kadar çekip “hep bana, hep bana” diyen…


Kekiği anlamadığı gibi gulyabani endamıyla en ufak bir serpilmeye güneşin altında parmak sallar dururdu.


ree

Peki tarlanın Naziler’i ne oldu da kanları vücutlarından kılcal kılcal çekilir oldu?


Bak bi' çapalık dokunuşa kaldı koca kibrin.


Öyle kökten girmesine de gerek yok ayrıca köylünün. Gövdeye ince dokunsa çirkin ördek yavrusu güze yenik düşüyor, boylu boyunca seriliyor hemen toprağa.


Ya devedikeni… Mor makyajıyla menekşeden rol çalar, naneyle güç mücadelesine girişir, “bensiz hiçsiniz” mesajını geçmez miydi bütün tarla eşrafına?



Kimsenin dokunmamasına rağmen nereye gitti şimdi o heybetli görüntü?


Pancar yaprağı kendi halinde salınırken, köylü kurnazlığının ortasında yorgun düşen dikenli marula ne oldu ayrıca? Sonbaharda neyin beyin ölümü bu?


ree

***


Pancar, kekik, nane, lavanta…


Hepsi hayatta…


Başlarında kontrol hastaları yok artık.


Onları görünce 'kötü’nün farkında olmadan 'iyi’yle ilişki kurmakla görevlendirildiği garip bir işleyişin ortasında olduğumu hissediyorum.


Bahçe barbarları kimse dokunmadan eriyerek kırılarak çekiliyor hayattan, ama sorsan her daim öndeler…


Ne diyelim?


Kel inançları sağduyusundan önde koşturanı bırakın.



Bırakınız yapsınlar, bırakınız geçsinler!..

Yorumlar


Abonelik Formu

Gönderdiğiniz için teşekkür ederiz!

Finike Cad. Elmalı ANTALYA 07700

©2019 by SADE KAHVE. Proudly created with Wix.com

bottom of page