Akdeniz'de bir çekme karavan
- murat cengizer
- 3 Mar 2021
- 2 dakikada okunur
Güncelleme tarihi: 28 Şub
Bir ucundan tuttum, itelemeye başladım.
Taksi durağında bakanlar var;
Narenciye bahçesinin kaldırımına yine tekerleğini değdirmeden yanaştırdım.
Küçük, küçücük…
Bütün dünyası 6 metrekare…
Bej rengi ranzasına kahve cezvesi bakıyor,
Banyosuna yağmurun afili çarptığı çıkış kapısı…
Antrasit penceresinin önü bir cafe oluyor, açılınca da bir çift yatak…
Tuvaleti tek kişilik mekik gibi…
Lavabo bataryasını mikrofon gibi çekiştirdiğinde duş şarkıları başlıyor ama su bi' depoluk...
Dışı beyaz, içi serin…
Ağır desen değil, hantal desen sanırım o da değil.
Arabanın çeki demirine üç dakikada bağladığında sen nereye o oraya,
İçinde küçülmeyi bilirsen o artık bir beyazperde...

Uzun yaşam reçetelerinde karşıma çıkardı:
“Elma, hurma tüket. Yoğurdu unutma…
Alabalık yitik hücrelerine iyi gelir, biraz da lahana…”
Özeti: Ye, sev, dua et!..
Böyle dinlemiştim antioksidanı
Pek bilmezdim başka yollardan alınacağını…
Alınıyormuş; yolu yordamı kendine küçük ve yavaş hayat kurmaktan geçiyormuş.
Yaşam alanında arka tarafta kendine dingin, tek kişilik bir oda açmaktan...
Bunu karavanın haykırmayan dünyasında anladım.
Arka kapısından başını uzattığında, önce 0-6 yaş şaşkınlığın seni içeri çağırıyor.
“Hemen yola düşmeli” dediğin anda da Akdeniz belgeselin başlıyor.
Bir Kargıcak kampındasın, bir Arykanda bronz çağında…
Bir tarafın Burdur yörüklerine çıkıyor, diğer tarafın Limyra taşlarına…
Keskin Demre virajlarını onunla alıyorsun, külahta Gömbe dondurmalarını da…
Gelidonya fenerine uzaktan baksa da gönlü Akdeniz sularında...
Ara ara Ormana'nın düğme-evlerinin sokağına yanaşası geliyor.
Dışarıya sunduğuyla, içeride yaşattığı dünya arasında nasıl bu kadar fark olabilir?
İçindekiler 6 metrekarelik küçülürken nasıl böyle büyüyebilir?
Kendi ölçeğinde, çevresine karartma uygulamayan insanlardan etkileniyorum.
Mutluluğun da alan daralttıkça büyüyen bir şey olduğunu böyle öğrenmeye başladım.
Seneler önce bir televizyon programında yayına aldığım İnal Batu söylemişti: "Cephede mevziiyi daraltmak esas...Genişledikçe kaybetme riskini hep düşüneceksin!..”
“Büyük oynadığını düşünürken mevziiyi kontrol et, büyük yok olma” mesajı veriyordu diplomat inceliğiyle.
Ortadoğu’ya dönük Türk dış politikasıyla ilgili mi konuşuyordu, yoksa dolaysız yoldan bana bir doğa yolu mu çiziyordu?
Anlamamış, bu sözlerin kendi hayatıma doğru evrileceğini o zaman pek düşünmemiştim.
Büyük yaşadığıma inanan biri değildim ama hayatıma silik pencereden de bakmazdım.
Vardı hatırı sayılır bir kremasız egomuz, ufukta henüz paraşütü açılmamış büyüme rakamlarımız... Adı konmamış bir yaşam ünitesi stajındaydım.
Bugün dönüp son beş yıla baktığımda, önce apartman katından tıbbi aromatik tarlalara doğru küçüldüğümü görüyorum. Şubat’ta buğday tarlalarının yeşile dönen yüzüne, ilkbaharda yonca için hazırlanan toprağa…
Yaz elmasının kütür kütür tadına…
Yayla kışının ortasında köy divanlarının altından sofraya çıkarılan yeşil üzüme…
Odun sobalı bir taş eve küçülmüşüm.
Ve şimdi ondan daha küçüğüne…
Yine doğada ama dağları, tepeleri ev pencerelerinden izleyerek değil.
Damarlarına, dehlizlerine bir çekme karavanla gire çıka…
Antalya’da şehir merkezindeyim şimdi.
Karavanı iteliyorum yerine.
Sabitken alıp başını gitmesin diye tabanına yerleştirilmiş dört ayağını asfalta tutturuyorum.
Telefona baktığımda apartman sakinleri yine birbirine girmiş.
Atom parçalanırken online savaş çıkmış!
Dış cephe tadilatı, bahçe duvarı boyası, sigortasız çalıştırılırken işten çıkarılmış kapıcının adil rövanşı üzerinden whatsapp’ta bir kara çalma halidir gidiyor.
Gözlerimi ayırıp kahve fincanlarının başına geçerken, telefona bir mesaj daha düşüyor.
His kaybıyla okuyorum.
Bu defa yüzünü Elmalı kırsalının yonca tarlalarına dönmüş eski apartmandan Hasan amca seslenmiş komşularına:
“Bahçede fidanlar var, aşı zamanı geldi!..”
Biri cevap vermiş hemen: “Pazar yapalım Hasan dede.”
Sanki mazotu hazır edilmiş traktörlerin ekim için başında beklediği toprak gibiler.
Tava gelmişler, bayram havası için her şey kıvamında…
Çiçek açmak için hafta sonunu bekliyorlar.
Kapatıyorum mesajları, düşünüyorum:
Şehir...Hani büyüktü?

Comentarios