Tramvay Üç Kapılar'a gider
- murat cengizer

- 27 Oca 2022
- 3 dakikada okunur
Güncelleme tarihi: 26 Şub
“Denizi sevenler, rüzgar ve fırtına mevsiminin gelişine kadar sahillere hiç uğramamalı.”
Ahmet Haşim bu sözleriyle günün Antalya’sını mı kastetti bilmiyorum ama biz rüzgarlı Akdeniz’e yağmur altında bir tramvayla uğradık. İşte Kaleiçi’nden arka vagonun pencerelerine yansıyanlar…

https://www.hurriyet.com.tr/seyahat/bu-tramvay-akdeniz-nostaljisine-gider-41987412
Antalya Türkiye’nin hayat dolu şehirlerinden... Büyüyen haliyle tipik uyumayan bir şehir…
Yaşam standardı gözle görülür derecede davetkar olan kent şu sıralar aralıksız sağanak yağışlara, yer yer su baskınlarına teslim oluyor. Konyaaltı plajını Varyant’tan izleyenlerin sayısı bundan ötürü biraz azalsa da Beydağları’nın karlı zirvelerini izlemeden geçmek şehre haksızlık etmekle eşdeğer...
Toroslar demişken 1850 metre rakımlı Saklıkent’te karın tadını çıkaran biri sadece 40 dakika sonra kendini aşağıda Konyaaltı’nın güneşli sahilinde bulabiliyor.

Tramvayla şehir egzersizi…
Peki Antalya nasıl gezilmeli?
Seyahat tecrübem Kaleiçi’ne yaklaşırken “inmelisin arabadan” diyor. Böyle bir şehirde sokaklar sindire sindire gezilmeli, ya bisikletle ya aheste aheste yürüyerek...
Tabii sokaklarda taksicilerin canını sıkan scooterlar da var ama biraz yürüdükten sonra tercihim tramvay oluyor, nostaljik olanından…
Turistik kentte 1999’da hizmete sokulmuş tramvay.
Eski Antalya’yı 5 kilometre dolaşıyor. 50’li yıllara ait Linke-Hofmann ya da Konstal N modeli vagonlar, turistlere Soğuk Savaş’ın Doğu Almanya sokaklarını, Varşova’sını hatırlatıyor.
Vagonların iç mekan tasarımı alabildiğine sade …
Geniş koridorlar, sert kenarlı koltuklar, dikdörtgen pencereler, gıcırdayan raylar, hedefe kilitli makinist… 07.00-23.00 saatleri arasında işleyen hatta yolculuk Lara tarafındaki ilk durak Zerdalilik’ten başlıyor.
İçindekilerin önemli bölümü ya 65 yaş üstü ya da turist…Arada lise durağında inecek öğrenciler de yok değil tabii. Tramvayın sevdiren tarafı aheste hali…Kahvaltı bitmiş de şimdi Türk kahvesine geçiliyormuş hissi veren bir keyif hızıyla Işıklar Caddesi’ne doğru yol alıyoruz
Yolu Işıklar’dan geçen Paşa…
Ray makaslarından çıkan gıcırtıların eşliğinde yorgun vagonlar yolcularını 10 durak boyunca taşıyacak.
Bindiğim arka vagon Atatürk Evi’nin önünde durduğunda iniyorum, Karaalioğlu Parkı’na doğru Ata’nın konakladığı müzedeyim.

Ulu Önder’in yolu bir dönem buradan geçmiş. Antalya’ya aslında üç kez gelmiş. İlk ziyaret Cumhuriyet 7 yaşındayken...
Şimdiki Erenkuş falezlerinden Beydağları’na bakıyor: “Şüphesiz” diyor, “Antalya yeryüzündeki en güzel yer.”
Kaleiçi’nde kahvesini yudumladıktan sonra Ata’nın istirahati kendisine tahsis edilen bu evde başlıyor. Atatürk Evi Müzesi’nin girişinde fotoğraf sergisi dikkatimi çekiyor. Paşa fotoğraflarda yine şık ama yorgunluktan biraz kafayı boşaltma arayışında gibi…
Kişisel eşyalarının sergilendiği oda, bürosu, çalışma masası, yemek ve yatak odaları, hatıra paralar…


Paşa’nın evdeki istişarelerini, kafasındakileri beden diliyle hayal edip saygıyla ayrılıyorum müzeden.
Üç Kapılar'a doğru...
Antalya’nın yeni yıla sağanak yağışlarla girdiği haftada kentte metrekareye düşen su miktarı 200 kilogramı bulmuş, insanlar sokaklardan çekilmiş. Atlıyorum saat başında kalkan diğer vagonlara.
Eski Antalya Stadı’nı geride bırakan tramvay şimdi Üç Kapılar’dan geçiyor. Roma’nin en güçlü üç imparatorundan biri olan Hadrianus için yapılmış 1900 yıllık kale kapısı…
Romalı askerler Işıklar caddesi boyunca sıralanmış, hepsi yeşil yeşil…
Tramvay Dönerciler Çarşısı’nı sağanak altında geçip Cumhuriyet meydanına doğru ilerlediğinde bu kez kentin sembolü Yivli Minare gözümüze çarpıyor. Henüz 1239’da şehrin karakterini belirlemiş.
Tramvay pencerelerine o noktada Keykubat ve Tekeli Mehmet Paşa Camileri, Saat Kulesi ile Mevlevihane’nin siluetleri düşüyor.
Yoğun hareketlilik var durakta; inenler binenler, ring seferinde diğer “nostalji”nin gelişini bekleyenler… Bir dönem faytonlar bu noktadan kalkardı ancak “atlar ölüyor”. Bu hayati motto neyse ki can kurtardı.
Son durak Paleolitik Çağ
Nostaljik tramvay Selekler Çarşısı’na yaklaştığında bu defa şehrin kurucusu Gıyaseddin Keyhüsrev çıkıyor karşımıza.
1207’de Antalya’yı topraklarına katan Selçuklu Sultanı atının üstünden eliyle “batıya gidin” komutunu verir gibi duruyor. Bedeni Güllük’e doğru yönelen Keyhüsrev’in heykeli ihtişam kokuyor.
Tramvay meslek lisesini geçtikten sonra nefes almaya başladı, Konyaaltı caddesinde daha özgür ilerliyor. “Üç büyükler”; Atatürk, Hadrianus ve Keyhüsrev'i geride bırakan turistik hat, Alt Paleolitik Çağ ile noktalanıyor.
Son durak Konyaaltı sahilini tepeden gören Varyant üzerine konumlanmış. Batı Toroslar’a baka baka Antalya Müzesi’ne geçiyorum.
Antik Antalyalar; Likya, Pamfilya ve Pisidya, müzenin ana omurgasını belirlemiş. Elmalı sikkeleri, lahitler, ikonalar ve Perge heykelleriyle birlikte 15 bin tarihi eser su gibi akıp geçiyor önümüzden.
Akdeniz'de gün yağmurla sona eriyor.


































Yorumlar