top of page

Rumi entrikayı anlatırsa...

  • Yazarın fotoğrafı: murat cengizer
    murat cengizer
  • 13 Mar 2024
  • 11 dakikada okunur

Güncelleme tarihi: 27 Ara 2024

Merhaba


Bizans ben,


‘Kahpe’ denilenden…


Askerlerimi uygun adım sıraya dizen Malkoçoğlu’nun bir burcumdan diğerine zıpladığı Rumeli’yim.


Dosta düşmana göre bütün kötülüklerin anası benim,


Obalara, steplere entrikayı sokan benim.


Kardeş kardeşe nasıl kırdırılır; itinayla öğretirim.


Hikayem İstanbul’da başlar. Yüce Zeus’un gayrimeşru kızı ile Deniz Tanrısı’nın aşkından doğmuşum. Adımı Bizantion koymuşlar.


Daha küçükken kendimi yenileyebilme yeteneğimi fark etmiş olmalılar ki biraz göze çarpmışım, göze de gelmişim.


İlk hatırladığım henüz 330 yılında büyükbaba Konstantin’le Sarayburnu’na kervanı çekiyor olmamız… Bizimkiler altın boynuz Haliç’e bayılmışlar, “Konstantiniyye olsun burası” demişler,  çipuraları ateşe koyup hemen 14 köy kurmuşlar. 11 asırlık hikayelerine başlamışlar.


Çoğalmak için Roma soylusuna “Gel, kur sarayını”, garibana da “Al sana sıfır vergi” demişler. 40 bin kişilik hipodrom dikmişler.


Çarşı pazarda her mesleğe bir lonca varmış. Zamlara engel olmuş, balıkçılara av yasağı bile getirmişler. Günde 80 bin fakire bedava ekmek dağıtmışlar. Entrikacı olsak da varmış iyi bir damarımız…


ree

Kaynak: teepublic.com


Baba, Oğul, Kutsal Ruh’ demeyene…


Dinin kullanışlı enstrüman olduğunu bizim büyükler de hızlı fark etmiş olmalı ki İsa’nın adını Güneş Tanrısı’yla birlikte aynı sikkeye basmışlar. Mahallede aynı anda hem Hristiyan’a, hem pagana sofra kurmuşlar.


İskelelerine buğday deposu Mısır’dan bir gemi gelmiş bir gemi gitmiş; bir de keşiş ARİUS… İsa’nın, Tanrı’nın oğlu olmadığını söyleyince “Bre melul, kafir seni!” demişler; üstüne çizik atmışlar.


Ondan yüz yıl sonra gelen Nestorius’a ne demeli…”Kendinize gelin, Tanrı doğurmaz!" çıkışını yapınca İskenderiye’den Roma’ya bütün cihan infilak etmiş Patrik’in üstüne.


Dedem Konstantin’in pagan torunuysa pek asi çıkmış. Sarayburnu’nda yakmış bütün kutsalları. Yer yerinden oynayınca hemen Theo dedem çıkmış ortaya, o da Paganlar’a çizik atmış.


Bu işin böyle gitmeyeceğini düşünen Markianos Paşam 450’de sorunu kökten çözmüş: “Papa buraya çok uzak, bize yeni söz söylemek lazım.” deyince Ortodoks ailem çıkmış ortaya. Bizim hocalar artık Roma’dakiler gibi bekar kalmayacak, sakal da uzatabilecekmiş. Mayalı hamurun tadına bile bakmışlar.


Tabii Roma’yı pek kızdırmışız, Papa “Bana Markianos’u bağla, kızım” demiş. Dedem, “Artık eşitiz, gelmeyin üstüme üstüme” deyip vurmuş telefonu masaya. Papa, “Entrikacılara bak hele” diye düşünmüş, “Hani din kardeşiydik, hani Roma mirasınız, Grek geleneğiniz…”


Oysa bizimkiler Vatikan’ı denetlemek için doğurmuşlar mezhebi. Ama ne bilsinler, ‘Rus neşesi’ votkaya dokunmayınca bizim kültürün ta Sibirya’ya, Asya Pasifik’e kadar uzanacağını…


Onlarda Papa varsa bizim de Patrik’imiz varmış; odaları ayırmışız daha 500’e varmadan.


Misafirini iyi seç


Hani siz şu aralar kendi ülkelerindeki garip savaştan kaçıp Anadolu’yu dolduran Suriyeliler’den muzdaripsiniz ya, işte bizim Rumiler'i de zamanında Almanlar delirtmiş.


Hunlar yukarıdan bastırdıkça barbar Gotlar, Tuna boyundan zıplayıp atlamış arazimize. Özgür olun, demişiz; yetmemiş; Hun lideri Attila’ya Got başına para ödemişiz, yetmemiş.


İnsan doğasının anlaşılmaz tamahkarlığıyla sınanmış olmalıyız ki kucakladığımız Gotlar’ın komutanı bizim ailenin içişlerine karışır, İmparator bile seçer olmuş. Neyse ki Leon dede zamanında okumuş bu cüreti, hal edilmiş Aspar.


Sonraki misafirlerimiz daha kuzeyden gelir olmuş. 35 bin Slav’ı buyur etmişiz ama biz Müslümanlar’la savaşırken her ne olmuşsa 20 bini saf değiştirmiş. Herakleios gerideki 10 bin Slav’ı çocukları ve eşleriyle birlikte kılıçtan geçirmez mi? Nasıl bir intikam, nasıl bir soğuk yemektir bu, dede? Kendinde miydin?


Doğuyla anlaşmadan batıya ok atma


Önümüz arkamız entrikaymış bizim. Arkanı dönüp az biraz birine yaslandığında her boydan hançer bilenirmiş. Gücümüzden mi? Keşfedilmiş kırılabilirliğimizden mi? Tahrik edici şatafatımızdan olmasın. Yoksa yenilmez armada oluşumuzdan mı?


Bulgarlar, Slavlar, Papa, Haçlılar topu düşmanmış bize… Araplar, Normanlar, sizin Çaka Bey, Sasaniler, Peçenekler düşman…Yetmemiş Hun’u, Karolenj’i, Macar’ı, Sırp’ı bizim kalp çarpıntımızı gözlemiş anbean.


Bizde kuraldır: Doğuluyla anlaşmadan batıdakine ok atamazsın. Sizin Al-i Osman’a biz ihraç ettik bu patolojiyi. İstanbul’un fethinden önce kim dolandı Karaman oğlunun çevresinde? Ayasofya’yı neden önce Konya’dan fethettiniz?


Coğrafya kaderdi çünkü. İslam ordularıyla mücadele ederken arkamızdan Macar süvarisi koşturuyor, Bulgar avına çıkarken uzak Anadolu’da İran akıncılarına çözülüyorduk.


Punduna getiren üçlü çektirirdi bizim toprakta. Venedik ile Ceneviz balıkçısına Galata’da iskeleler bahşettik, yaranamadık. Yağmacı Haçlı’sı, akıncı Türkmen’i, Orhan’ı, vizyoner Fatih’i derken iliklerimiz kurudu. 7 düvelle büyümek ne menem bir şeymiş; bilirsiniz.


ree

İstanbul’u biz güzelleştirdik


Tribüne oynayan belediye başkan aday adayı gibi konuşmayayım ama İstanbul’a ilk kalemi biz oynattık. Güngörmüş damatlarımız vardı. Leon dedemin kızının kocası Zenon, tarihi yarımadada önce rant milliyetçileriyle uğraştı. Sonra işe koyuldu.


Zenon’a göre göz var izan vardı, biraz da insanı önceleyen sokak mimarisi… “İstanbul’da hiçbir ev arkadakini gölgede bırakamaz, manzarasını kapatamaz. Komşu hakkı var, bre!” dedi.


Konstantiniyye’ye devrin en büyük manevi anıtını diktik mesela. Daha 360’ta Kutsal Bilgelik dedik, Ayasofya’yı inşa ettik. Ahşap çatı yerleştirdik, çöktü. Onardık, depremde çöktü. İsyanda bizim milletin öfkesiyle çöktü. Ortaya karışık iki deprem daha derken Justinyanus dedem şimdiki haline getirdi ama sizin mimarın destek payandalarını da unutmadık.


Bu arada, bilmezsiniz; İstanbul’un ilk camisini de biz yaptık. Sultan Mehmet’ten 800 yıl önce… Ama kimseye yaranamadık. Hep İstanbul’un surlarına dayandınız.

50 yılda üç Arap, bir Avar ordusu püskürtülür mü? Hele 100 bin askerle gelinir mi son kuşatmaya. Grek ateşini boşuna boca etmedik Emevi teknelerine.


Mavi-Yeşil İsyan…


Bizde gariptir, peygamberin statüsü hep bir tartışma konusu olmuş. İsa’ya Tanrı parçacığı diyen Monofizitler’le, “önce marangoz” diyen Diofizitlerin “biz haklıyız” debelenmesi tekfur saraylarını bile birbirine düşürdü.


512’de toprak sahibi Maviler ile kentin kenar mahallerinde oturan ‘öteki’ Yeşiller kafa kafaya verip Monofizitçi dedem Anastasius’u devirdi örneğin.


Yeniçeriler duymasın, Trakya’da üç kez başkaldırmışlar. 'Nika' denilen isyanda koca Ayasofya’yı yıkmış, hipodromda İmparator kovalamış, deliler! Tabii bir Justinyanus kovalamanın fiyat analizi çabuk yapılmış: Sokaklarda 30 bin ceset


Bizde de kadınlar çiçek!


Gelelim kadınlara… Saraylarımızda onları önce erkek sinekten bile korumayı bildik. Harem erkeğini hadım ettik. Hizmet-içi barbarlık eğitiminde koltuktan inenin burnunu, first lady’lerin dilini kesiyorduk.  Neyse ki bu ‘ceza hukuku’na çabuk son verdik.


Kadınlarla ilgili kararları ayrıca sizden önce aldık. Sizin obalarda ‘Hatun’ varken, biz sokağa çıkan kadının yüzüne peçe taktık yavaştan. Onları evlerinde bir yabancıyla yan yana koymadık. Dışarıda yanına babasını, ağabeyini, amcaoğlunu diktik. Okulun kapısından sokmadık, yüksekokul okutmadık.


İrene gibi imparatoriçelerimiz oldu ama onları da darbeyle indirdik. Evlilik yaşını kız çocuğunda 12’ye çektik, eşlerini biz seçtik.


Ama çılgın kadın Zoe’yi durduramadık. Yaşamına sık sık karışan kocası Romanos’u öldürüp aynı gün sevgilisi Mihail’i tahta geçirmek ne demek? Bir imparatorun başını yiyen, 7 sene Bizans’ı sevgilisine yönettiren süper babaanne, evlatlığını da Malazgirt’ten önce tahta çıkarmış. Tabii isyan başlayınca manastırda İncil’e sarılıp bu kez bir Senatör sevgili yapmış kendine. O da memleketimin IX.Konstantin’i olarak tahtta yerini almış.


1 cinayet, 2 sevgiliye 20 yıl bırakılan taht, evlatlıkla hodri meydan, kaderi belirlenmiş 4 İmparator… Halk, boşuna ”Altın tozlu denizi bir günde tüketecek kadar hırs dolu” dememiş Zoe için. Aman Hürrem duymasın!


ree

Yenikapı kazılarında bulunan bir Bizanslı kadın sandaleti...Tabanında "İyilikte ve güzellikte giyin" notuyla...


Erkek mi, dediniz. Kilisenin babalara dokunduğu tek yer var, o da  2. eşten sonrası… O evlilikleri aforoz ettik, sevap işledik.


Önce sağlık


Mutfağımız özgündür, kimseyi sokmayız kilere. Yeşilli, otlu, zeytinyağlı beslenmeyi doğuya batıya biz öğrettik. Lahanaya, zeytine, nane limon ve kerevize biteriz. İlkbaharda iki kat yıkanır; acıyı, turşuyu, sakatatı, domuz etini eve sokmayız.


Akdenizliyiz, Rumi'yiz, kendimizi yormayız. Yazın dayanabilirsek cinsel ilişkiden bile kaçarız. Balık, tavuk, sirkeli et vazgeçilmezimiz… Sonbaharda şarap, pırasa ve çorba olmadan masaya oturmayız. Bizans diyeti derler buna, entrikayı böyle işleriz.


Biri selam mı verdi, içişlerine karış!


Sokaklarda tebdili kıyafetle gezme işi de bizden çıktı. Sizin IV.Murad ilk değildi. Mesela Theophilos amcam sağda solda Meryem Ana ikonlarıyla gezenleri avlarmış. Hatta zamanında babasını tahta çıkarıp İmparator Leon’u öldürenleri bile mertçe avlamış.


Sokak işini halledince sıra büyük diyarlara geldi. İran’dan galiba askeri valiliği arakladık. Ortadoğu’yu Araplar’a kaptırdıktan sonra Anadolu’da toprak toprak asker yetiştirdik. Tımarlı sipahi kimin işi sandınız?


Boş zamanları kitap okuyarak, entrika yaparak geçirdik. Sıkıntıdan Bulgarlar’ı Ortodoks yaptık, Papa’yla bağlarını kopardık. Basilyus dedem hızını alamadı, Rus Prens Dimitri’ye hem kızını verdi, hem de ful paket mezhebini… Zamanında kıyılarımızı yağmalayan Pagan Ruslar’ı safımıza çekip Papa’ya bir ekümeniklik golü daha attık.


Kiliseyi bir dönem zirvede tuttuk, tarikatları da askerlikten ve vergiden muaf… Baktık, ruhban amcalarım bizim Saray sofrasından hiç ayrılmıyor; dede V.Konstantin manastır topraklarına yürüdü, Nikephoros da kilise arazisini altına çevirdi.


Düşmanımın düşmanı dostum... Peki dostumun düşmanı?


Ara sıra sizin 1915’inize takılsak da bizim de vardır bir tehcir geçmişimiz. Kiliselerdeki tasvirlere muhalif olan, "İsa Tanrı’nın oğlu deği!" diyen Pavlikan müritlerini Sivas’tan Sofya’ya biz tehcir ettik. Yolculukta 100 bin mezar kazdık.


Şampiyonluk yıllarımız 900’lerdir. Tarsus’tan Suriye, Malatya’dan Antakya’ya tüm Arap ordularını durdurduk. Onların üzerine Bulgarlar’ı sürdük, bir Bulgar Çar’ı başını kaldırsın hemen Macar’ı iteledik. Alparslan’ın karşısına Vareg alaylarını, Venedik kadırgalarının karşısına diğer balıkçı Ceneviz’i koyduk. Normanlar’ın hırsını Selçuklu’yla dindirdik. Alp Arslan’dan sonra da bir Melik'e, bir Mesud’a oynadık.


Kim nereden saldırırsa hemen düşmanını bulduk. Fayda mı etmedi, pazardan aldık. Ama ne ara Türkmenler’le tanıştık, dengemizi bozduk.


ree

Resim Kaynak: booksonturkey.com


Türkler… İlkler…


Sizinle tanışmamız özeldir aslında. Humeyni’nin büyük ataları bizi Şampiyonlar Ligi'nden, İpekyolu’ndan, çıkarmaya çalışınca hemen Hazar’ın ötesine koştuk.


Yıl 568’di sanırsam. Elçileri, yemekleri hazırladık, İstanbul’a yüzlerce Türk’ü yerleştirdik. Göktürk’tü adları... Sıkı adamlardı sizinkiler. İstanbul’u ilk fetheden onlar oldu, iyi de anlaştık.


Yıllar sonra Türkmen akıncınız Çağrı Bey’le tanıştık. Adam at üstünde geriye doğru ok atıyor, hızıyla milleti ürkütüyordu. Ne olur ne olmaz, hemen Ermeniler’i Kilikya’ya yerleştirdik.


1050’de ise garip bir durum yaşadık. Selçuk Bey’inizle savaşmak için topladığımız 15 bin Peçenek, “Biz Türkmen’le savaşmayız” demez mi? Adamlar gerisin geriye döndü. Onlara tekne göndermedik ama atlarıyla İstanbul Boğazı'nı geçip Trakya'ya dönmüşler.


Bizde paralı asker boldu oysa: Norman, Frank, Katalan, Türk, Vareg, Sakson… Ama sizin Akşehirli hocanınki gibi göle maya tutmadı.


1071… 1204… Hangisi sonun başlangıcı?


Çok yazılıp söylense de biz Malazgirt’ten sonra bitmedik. Oradaki tek hatamız Mısır’a yürüyen Alp Arslan ordusunun karşısına zamansız çıkmaktı.


Konjonktürü okumada hata yapınca Hatay’ı, Urfa’yı, tutkulu Diojen’i, bir de 360 bin altınımızı kaybettik. Aynı dönemde İtalya’da Bari gitti elimizden. Saray hastaydı, Hırvatlar'la uğraşıyor, Macar saldırısını izliyorduk.


Papa şaşırtmadı, sırt döndü bize. Türkmen obaları da ufaktan İç Ege’ye doğru yerleşmeye başladı. Sağlı sollu kroşe yedik ama krizden itibarlı ailemiz Komnenoslar’la çıktık.


Malazgirt’ten 10 yıl sonra bize 6 tugay askerle saldıran manik-depresif Normanlar'ı sizinkilerle durdurduk. Bir Grek-Türkmen ittifakıydı ama bunu da İngilizler gibi dostluğa dönüştürmeden yürüttük. Yüzyıl daha stratejik Bizans'tık, at üstündeydik.


İlk Türk Amiral’e kötü son


Sizin Çaka Bey’le ilişkimiz insanı yaralar niteliktedir. Anadolu’ya yerleşirken bize esir düşen Çavuldur akıncısı, dedem Nikephoros’a kendini sevdirince sarayda görevlendirilmiş.


Dede tahttan düşünce Çaka’yı da yok hükmünde saymışlar. O da Foça’da bir denizci olarak kurmuş hayatını. Grekçe’yi, Yunan geleneğini iyi öğrenmiş, bizim Rum gemicileri de yanına alınca ilk Türk amirali çıkmış ortaya.


Ama denize intikam ateşiyle girmesi canımızı sıkmış. İzmir'deki adalarımızı almış, sonra Selçuklu ve Peçenek akıncılarıyla aynı yemeğe kaşık sallamış. Üstüne Çanakkale’deki Abidos iskelesine yürüyünce, bizim Orgeneral ‘Entrika’ kuşanmış kılıcını. Kılıç Arslan’ı kafalayarak çözmüşüz sorunu.


Şunu söylemeliyim: Güvenerek oturduğu bir ziyafet sofrasında boynu vurulacak adam değildi ilk Türk amirali. Çaka’nın başını alan Kılıç Arslan'ın bize güvenmesinin karşılığı da önce İznik’i, sonra kendi hayatını kaybetmesi oldu.


‘Beni bu güzel havalar mahvetti!’


Orhan Veli bu başucu dizesini bize mi yazdı? Çünkü güzel havalarda, iyiyken yaptık hataları. Eve ekmek ile tuz götürmeyi Papa’nın kudurmuş Haçlılar'ını İstanbul’dan geçirirken unuttuk. Antakya’yı güzel havada kaybettik. Anadolu’da sizin Kılıç Arslan neyse ki 300 binlik orduyu yuttu da kendimize geldik.   


Puslu havalarda ise son buldu akıl tutulmamız. Malazgirt’ten hemen sonra büyükannem Dalessena, bizim Komnenos ailesini kurmuş mesela. Bozgun öncesi İmparator’un kardeşiyle evlenmiş ancak sonrasında adam taht için hımbıl çıkınca o da oğlunu İmparator’un karısı Maria’ya evlatlık vermiş. İşte o evlatlık Alexios bize 100 yıllık son yükselişi yaşattı.


ree

Resim Kaynak: booksonturkey.com


İlginçtir; kıyılarımızı dilimlere ayıran Ceneviz ile Venedik, Ege’ye doğru kayan Kayılar, bize böcekmişiz gibi bakan Haçlılar, Anadolu’da iştahı kabarık Danişmentliler ile bize iki cephede ok attıran huysuz jeopolitiğin ortasında kalmıştık.


1176’da Toroslar'ın kuzey batısında da kaybedince zemin altımızdan kaymaya başladı. Üç ayrı Haçlı seferini sizinkilerle defettik ama Latin işgalini durduramadık. İstanbul’a ilk kez şaşkınlıkla veda ediyorduk. 1204, kanserin ‘kahpe Bizans’ta metastaz yapmaya başladığı tarihti.


Bir av partisinden 1453'e...


Her şey dedem İsaakios’un bir av partisi sırasında tahttan düşürülmesiyle başlıyor. Gözlerine mil çekilip 8 yıl hapiste tutulan dede, bir gün kaçırılıp Almanya’ya gönderiliyor.

“Çıkarın beni tahta, size 200 bin gümüş, yanına da 10 bin asker…  Ayrıca Vatikan’la da din kardeşi oluruz” deyince Haçlılar 4. kez düşüyor İstanbul yollarına.


Tahrik edici vaat saraydakileri kaçırınca dedem tahta oğluyla birlikte yerleşiyor. Ama o noktada aşk, ihanet, tutku, nefret ne varsa boca ediliyor genç imparatorun üstüne. Sonunu hazırlıyor. Meydan Latin ordusuna kalıyor.


Konstantiniyye, tarihinde ilk kez düşerken bizim koca Bizans İznik ve Trabzon’a sığınıp küçülüyor. İstanbul pastasının kremasını yiyenler yine pizzacılar oluyor, her 8 iskelemizden 3'üne Venedik yerleşiyor. 57 yıl sokulmuyoruz toprağımıza. Bizans’a İznik Rumları deniyor o zamanlar. Hayal kırıklığı içinde son entrika playlist’imizi açıyoruz hemen:


Gıyaseddin’le acil ittifak yap, arada İznik’i ver, bir anda Moğollar’ın döndürdüğü talihe sevin, kartları kar, Venedik’in iştahına oyna, “5 yıl pazarımızda yeni tezgahlar açın” de, Ceneviz’e yine iskele ver, vergi alma, fırsat kampanyasıyla İznik’i koy heybene ve İstanbul’a yürü…


Yenilenme yeteneğimizle önce Venedik’in nefretini kendimizden uzak tuttuk. Denizde olmamayı kabul ettik ama güzelim Santorini’yi pizzacılara kaptırdık. Mikhael dedem bile İstanbul'u almak için kızını İlhanlılar’a, yeğenini Bulgar Çarı’na verdi, garip akrabalarla Sarayburnu'ndaydık yine.


Denizde yoktuk, peki karada?


“Hoş geldin, 1303... Happy new year!” O noelde paralı Katalan askerleri ile tanıştırıldık. Size karşı Bandırma’da, Alaşehir’de kullandık ama adamlar yağmacı çıktı. Atina’yı bile bizden aldılar. 70 yıl boyunca Katalonya Krallığı oldu tarihi Atina…


Andranikos dedemin kalbi tekliyordu üzüntüden. Bir büyük talihsizliği de Kuruluş Osman’a denk gelmesiydi. Karacahisar, Koyunhisar, 5 binlik ordu derken nerden çıkmıştı bu Kayı Türkmenleri? Ayrıca neden sadece bize doğru büyüyorlardı? Bizans’a ulaşan geçitleri tutma fikri hanginizindi, söyleyin.


Geyve, Mekece neyse ama 30 yıllık ablukayla Bursa gibi dev bir hatıranın elden çıkması bizi 46 yıl yöneten dedemin sonunu hazırladı. Yakın dostu Kantakuzenos, Bulgar desteğiyle tahta torunu çıkardı.


O da ne? Sakız Adası’nda Cenevizli Zakarya kalkışmış, balıkçıya bak sen! Hemen Aydınoğlu'yla anlaştık. Kuzeyde Bursa, İznik gitmişti ama Sakız ve Foça bizimdi. Aydınoğlu Umur Bey’e karşı Batı'da hazırlanan Haçlı ordusuna bile destek verdik. Bu tarafta da aynı beyinizle Tatarlar’ı, Arnavutlar’ı kovaladık. 'Ne seninle, ne de sensiz' durumuydu galiba Umur Bey.


Osman'ın çocukları galiba ciddi


Biz açıkçası güç dengesi içinde Selçuklu’nun devamı gibi görülen zengin Aydınoğulları’nı radara almıştık ama sorular çalışmadığımız yerden çıktı.


“İzmit’e sokturmama” savaşında ilk kez bir İmparator, Osmanlı Beyi’ne karşı savaşıyordu. Pelakanon’da kaybettik; 12 bin altınımız gitti, üstüne Balıkesir, bir de Batı Anadolu lobimiz…


Entrikanın silah olup bize döndüğü yıllara girmiştik. Türk ve Sırp oğullarıyla dirsek temasındaydık ama diplomatik yeteneği biraz cepten yiyorduk.


Derin Bizans'ın Kantakuzenos nefretinin karşılığı 6 yıl süren iç savaş oldu. Neyse ki, Orhan Bey’in bizim kızlardan Holifera’yla evliliği hepimizi akraba yaptı. Murat'ı da o Rum kızı doğurdu. Kantakuzenos bu ittifakla Selanik’i, Trakya’yı yeniden Bizans'a bağladı. Ama o da ne, Şarköy kırsalındaki Çimpe’ye yerleşmişsiniz. Türkler Rumeli'ye sıçrayamazdı, kaleci entrika gol yemişti.


Geri sayımda son 99'daydık. Sırp Krallığı’nın parçalara ayrılmasını hiç beklemezdik. Biz Çimpe’yi kafaya takarken koca Bulgar ve Sırp arazileri bir bir size geçmez mi? İç Ege’den sonra şimdi de koca Balkan hattı koptu.


Bu yıllarda kuraklık, açlık, Yıldırım’ın ablukası üst üste geldi. Aslında biz Konstantiniyye’yi 1396’da kaybediyorduk ki yeni Asya fırtınasıyla talihimiz yine döndü, Moğollar’dan sonra Küçük Asya’ya bu kez Timurlenk uğramıştı. Canıma can, ömrüme bir 50 yıl ekledi aksak Timur.


Son Mohikan, Son Entrika


Siz 1402’de Timur’a yenilince bize derin bir nefes almak düştü. Öncelikle İstanbul ablukası kalktı. Yeni bir sabaha uyanmış gibiydik, ilk iş Bayezid’ın ölümünden sonra içi karışmış Osmanlı'da tahtın güçlü adayı Süleyman’a oynamak oldu.


Kardeşleri bizdeydi. Fakat sizde savaş kızıştıkça diğer oğul Musa, ondan da en güçsüz görülen Mehmed’e geçtik. Gözümüz Osmanlı askeri bürokrasisindeydi. Paşalar'ın tercihini okumaya çalışıyorduk. Ama tarihin garip tecellisi.... Bizans soslu entrika savaşını en zayıfı, en olmazı denilen Mehmed kazandı.


Mehmed'in nöronları Süleyman'a göre daha güçlüydü, diplomatik manevra ve siyaset sezgisiyle bizim kodları da çözdü. Tarih, kahramanlarını kendi seçerdi; Fatih'in dedesi Çelebi Mehmed’i seçmişti.


Tabii biz hemen elde kalan şehzadelerden Mustafa’ya oynadık bu kez. 1416’ydı, Çelebi üzerimize gelince hemen oğlanı kaçırdık Selanik’e. Hatta bunun için sizin Mehmed'den 300 bin “serbest bırakmama” akçesi aldık. Kazançlı işti. Fatih’in babası Murad tahta geçerken yine sahaya sürdük Mustafa’yı fakat Çandarlı zekası yakaladı adamı, ipini çekti.


Bizim Palailogos ailesi son 10 metre koşusundaydı artık. Son kozumuz Karamanoğlu oldu. Sizin Çelebi’nin kardeşi Orhan’ın ağzından bu defa bol kışkırtmalı mektuplar gönderdik Konya’ya. Bunun için bile her yıl 300 bin akçe kazandık hazinenizden.


Sıra Papa’nın dikkatini çekmeye geldi. Ama hiçbir vaadimiz ses getirmedi Vatikan’da.  “6 ayda bütün Ortodokslar’ı size bağlayacağım, gerekirse oğlumu rehin tutun” diyen Ioannes V dedemden “Vatikan’ı kabul ediyoruz” diyen Ioannes VII'e kadar herkes Katolik duvarına çarptı.


Pazarlığı duyanlar Bizans’a nefret kustu; Ruslar’a göre bu bir ihanetti. "İstanbul’da Latin serpuşu görmektense Müslüman sarığı görmeyi tercih edenler” in günleri başlıyordu artık.


Çandarlı diplomasisinden Vizyoner II.Mehmed'e


Tarihinizin idam edilecek ilk sadrazamı olan Çandarlı Halil bile garip bir diplomasi ağı ördü o zamanlar. Önce 3 yıllığına Macarlar'la anlaştı. Sırplar’ı, Karamanoğlu’nu ilk 11'e aldı. Ceneviz’e bal verdi, Venedik’e “iskelelerine karışmayız” dedi. Şansız dedem XI Konstantin’in Mora’daki akrabaları bile saf dışında tutuldu.


Sıra Konstantiniyye’nin çevresine geldi. Stratejist genleri dedesinden alan Fatih Sultan Mehmed fetihten bir yıl önce Rumeli Hisarı'nı yaptırdı. Boğazın giriş çıkışı kesildi, bizim buğdaylar gelmez oldu.


Macar Urban ve Saruca Paşa’yla top döktürüldü, 670 kiloluk mermi bile hazırdı. Gelibolu’dan 400 gemi getirildi. 300 Sırp madenci yer altına, 110 bin asker sur önüne yerleştirildi. Biraz abartmadınız mı?


Bizimkiler Nisan havasında şaşkına döndü. Muhterem Papa hazretleri sadece 200 okçu yollarken, Çandarlı’nızla anlaşan balıkçılar bize komutanları Guistiniani’yle birlikte 700 asker gönderebildi. Genç Fatih’i küplere bindiren Şehzade Orhan da 600 Türk askeriyle Bizans burcunda Türk'e ok atmak için saf tuttu.


Latin İstilası’nda nüfusumuz 400 binken, şimdi 40 bindik. İlk ok 6 Nisan'da atıldı, son burç 29 Mayıs'ta düştü. Tarihte ilk kez bir Sultan, surlarda gedik açmıştı. Ayasofya’da Osmanlı ve Roma İmparatoru unvanlarını omuzlayıp cuma namazını kılacaktı.


Siz İstanbul'u aldınız, biz Konstantiniyye'yi kaybettik.


ree

Bizden buraya kadar


Büyük dede Konstantin’den 50 yıl tahtta kalan V.Ioannis’e, Büyük Justinyanus’a, Basileios’tan Theodosios, Herakleios ve Ioannis’e 13 hanedan yönetti bizi. Makedon, Komnenos ve Palaiologos aileleriyle güçlü, Dukas ve Angeloslar’la istirarsızdık. Tahtı zaman geldi komutanlara, asilere bıraktık; zaman geldi vergi memurlarına, hatta katiplere...


1120 yılı aşan ömrümüzde 'kahpe' derin diplomasi dehlizlerine kolay nüfuz edilemez bir İmparatorluk bıraktık. Roma’yla başladık, İsa'yla tutunduk, Rus'u Bulgar'ı bağladık, Grek-girift ilişkilerle yüzyıllarca Avrupa'nın en organize siyasi yapısı olduk.


1453’ten sonra Mora’ya, Tuna’ya, Trabzon’a, biraz da Kırım’a çekildik. Ama buralarda da Fatih gibi bir tabu kırıcıya karşı koyamayacaktık. Aramızda Papa’ya sığınanlar oldu. Fetihte ölen son dedemin yeğenleri ise sizin sarayda görevlendirildi. Şaşakaldık; biri Beylerbeyi Has Murad oldu, diğeri Sadrazam Mesih Paşa…


Size huyumuzu suyumuzu bırakarak bu şekilde çekildik.


Ne diyelim, İstanbul’a iyi bakın,


Sakın hasta olmayın, bre!..

 

 

 

 

Yorumlar


Abonelik Formu

Gönderdiğiniz için teşekkür ederiz!

Finike Cad. Elmalı ANTALYA 07700

©2019 by SADE KAHVE. Proudly created with Wix.com

bottom of page