top of page
Ara

Kentten köye adım adım

  • Yazarın fotoğrafı: murat cengizer
    murat cengizer
  • 14 Şub 2020
  • 3 dakikada okunur

Güncelleme tarihi: 22 Eki 2024

Köyden kente uzananını biliyorum.


Kökü Asya steplerinden başlayan, mütemadiyen "daha batıyı(merkezi) istiyorum" diyen meraklı hareketi...


Bir Türk içgüdüsü...


Sadece bir asırlık mesele de değil kente göç; sebebini iliklerimize kadar öğrendik.


Ama artık tersine dönüyor küçük dünyalılar.


İnsan kaçıyor; tası tarağı toplayıp köylerde, isimsiz kasabalarda hayat kuruyor.


Bu ikinci bahar da değil üstelik,


Sadece çocukluktan sonra yarım kalan hikayeyi yerinde, vakit daralmadan tamamlama arzusu... Perondan ayaklanan treni son coşkulu adımlarla yakalayıp hemen pulmana yerleşir gibi.


Peki insan şehre nasıl arkasını döner?


Yerini kır istikametinde değiştiren biri olarak "kabuk nasıl değişiyormuş", var bir iki kelamım.


***


1-Kabuk kırsala "düşünmeden" hareket etmekle değişiyor.


Düşünülen tek şey, kıraç toprağın nasıl aşka gelebileceği olmalı mesela. "Önce araziyi derlemeli, kıvama getirmeli" dedi Ayvasıllılar. Pulluk, traktör ve toprağın has adamları hazır edildi. Beydağları eteklerinin tavlı toprağında yeryüzünün en güzel ters yüzü başlıyordu. Toprak, üstünden kaba yabanileri attıkça şimdi tam bir sade kahve...


2-Kabuk bir bahar günü farklı değişiyor.


Doğaya yerleşme kararının karşılığı erken emeklilik değil. İnsani dozda uğraş gerekiyor. Zaten bütün çevre değişiyor.


İstanbul'da yürütmeyen binlerce şekilsiz yapı ve insandan sonra karlı zirveleriyle bize alan derinliği sunan bir ovada öncelikle lavantaya karar verdik.


Tarım İlçe, başvurumuz üzerine viyoller içinde intermedia fidelerini buluşturdu bizimle. Sahada hemen damlamalar çekildi; cansuyu I, cansuyu II, cansuyu III, yabanilerle çapa savaşı derken yorucu bir oldu-bittiyle güneşi gördük.

3- Kabuk arabadan inince değişiyor.


Batı Toroslar'ın içine çanak şeklinde yerleşen bir platoda bisiklet garip bir lüks... Çünkü pedal gören çoban köpeğiyle karşılaşmanın kurşun geçirmez seri katil Michael Myers'la karşılaşmaktan farkı yok. Ama bu organik engel atlanırsa patikadan cennettesin.

4-Kabuk yeşilden mavi çıkınca değişiyor.


Yaşam, Teke yarımadasının çatı katında...Ama en yakın denizi 60 km geriden görüyor o kat. Yeşilin, kahve tonlarının ve lavanta morunun içinden usul usul gittiğinde Avlan karşılıyor seni.


Göl dünyada sadece üç ülkede görülen sedir ormanlarıyla zamanında kurmuş ilişkisini... Yeşil kanatları bana çimlerinin üstünde kilometrelerce yürüdüğüm Maçka parkını hatırlatıyor. Buradaki fark, kahvenle yerleşip sadeleşiyorsun



5-Kabuk araçların yerini yabankeçisi aldığında değişiyor.


İstanbul'da mesaim 05.20'de başlamasına rağmen ömrümden yiyen trafik günde ortalama iki saatti. Koşar adım kaçışımda onun payı yadsınamaz.


Yaylada "ikide buluşalım" dediğin noktaya şaşarak 1.55'te varıyorsun. Fotoğraftakilere gelince...Onlar Gömbe-Kaş hattında olmayan/olamayan trafiğin beklemesi en keyifli tek kırmızı ışığı...


6- Kabuk bahçeden çıkamadığında değişiyor.


Kentten kırsala yerleşimin kaçınılmaz ikilemleri var. En önemli muhakeme noktası, ev konusu oluyor. Önce ovayı içine alan bir apartman dairesinde soluğu aldık. Akdağlar tüm görkemiyle pencerenin ötesine yerleşmiş gibiydi ama yavaş yavaş "neden apartmandayız" sorusu da aklımı meşgul etmeye başladı.


Kırsala yerleşmemizden iki sene sonra binadan, betondan doğaya dokunan bir bahçede kurduk hayatımızı. Kalorifer yerini odun sobasına bıraktı. Şimdi çoban-damın altında yeni sabahın perdesi bazen hatmi yapraklarına aralanıyor.

7- Kabuk kütüphane devirmekle değişiyor.


Okumak, biraz sadeleşmek, çokça direksiyonu kırmak...Kent yorgunluğunda ıskaladığım kitapların hemen hemen hepsini kır dinginliğinde okuyabildim. Yalnız, bu arınmanın tek engeli kapıyı zamansız çalanlar... E, buna da laf etmemek gerekiyor. Okunma sırası şimdi insanda...

8- Kabuk deli olmasan da deliyi oynamakla değişiyor.


Kıra yerleşmenin yan etkisine de hazırlıklı olmak gerekiyor. Bir kere sosyalleştiğin kültürün çok uzağında, iç sesini zaman zaman sinir edici şekilde dinleten bir ortamdasın. Has adamlar, artık geride bıraktığın şehirde... Yaşadığın tarım odaklı gündeminle telefondakilerin gündemi arasındaki fark enteresan...Koca kışı 16 bin kişiyle dönen, memurların evlerine dağıldığı 17.15'ten sonra ıssızlaşan bir yaylada küçülttüğün ekonomiyle "küçük yaşamak" bana göre diyorsan hazırla bavulunu... Hazır olamazsan aşağıdaki olursun.

9-Kabuk "kariyer" isimli şehir köleliğinden istifa ettiğinde değişiyor


Bana en sık sorulan soruydu: "İyi ama spikerliği hiç özlemiyor musun?"


Verdiğim cevapta zorlanmadım, biraz da "on air" günlerim beni doğaya taşıdı. On saniye bile atlama lüksünün olmadığı bir işle, zamanı baştan sona sallayan kırsalın arafında olmak farklı bir duygu...


Bazen maç yayınlarımı, sabah programlarımı özlediğim günler oluyor ama rüyalarımda hala haber okumuyorum. Yonca tarlasında kırk sulama tabancasının detaylarıyla ilgiliyken kutupçu siyaset, dış politika girdapları tarla kuşlarının altında artık boşa sıkılan kurşun...

10- Kabuk hasadın üstüne yediğin bir tabak keyifle değişiyor.


Aslında İstanbul'dayken Temmuz-Ağustos nefes aldığım aylardı. Ama doğada bunu unut! Çünkü en sıkı koşuşturma Haziran'dan sonra başlıyor.


52 köylük bir ovada köyevleri inşa eden bir çalışma işine de giriştiğinde günde ortalama 137 km kat ederken buluyorsun kendini.


Zaten yoncanın beş ayrı sulanma/ balyalanma süreci var, buna art arda siyez, arpa ve lavanta hasadı eklendiğinde Eylül'e tükenerek çıkıyorum. Ovada finali de elma yapıyor. Ama icarla bu hengameden çıkış mümkün...


Ben dağ köylerinde insandan yarı kopuk yaşayabilir, aşağıdaki masadan da sabah akşam huzurla kalkabilirim diyorsan, "hoşgeldin!".




Comments


Abonelik Formu

Gönderdiğiniz için teşekkür ederiz!

Finike Cad. Elmalı ANTALYA 07700

©2019 by SADE KAHVE. Proudly created with Wix.com

bottom of page